HOŞ GELDİN GÖZÜMÜN NURU

  

En sonunda gelmişti. Şükür kavuşturana. Dile kolay bir sene özlemle beklemek. Hem çok keyifli hem endişeli hem umutlu hem tedirgin. “Ya bir daha göremezsem ya bir daha kavuşamazsam” diye insanın içini kemiren düşünceler nihayet bitmişti.

Ne büyük sevinç ne büyük kavuşmadır bu. Özlemin yerini kavuşmanın telaşı almıştı. Şimdi de “acaba onu güzel ağırlayacak mıyız, feyzinden bereketinden yararlanacak mıyız, hakkını verebilecek miyiz” düşünceleri kaplamıştı içimizi.

-Dedeciğim koş koş caminin ışıkları yandı, yaşasın orucumuzu bozabiliriz.

Ömer beş yaşında, kumral, tombul yanaklı, gülünce iri kahverengi gözlerinin içi gülen sevimli mi sevimli bir çocuktu. Çok soru sorduğu için küçük yaşına rağmen hemen hemen her konuda fikri olurdu. Bildiği şeyleri bile tekrar tekrar sorardı. Bazen bu sorulara cevap vermek annesiyle babasını bunaltsa da dedesi onun sorularını yanıtsız bırakmazdı. Anneannesi erken yaşta hayatını kaybettiği için dedesi Ömerlerle birlikte yaşıyordu. Anne ve babası çalıştığı için Ömer günün büyük bir bölümünü dedesiyle geçirirdi. Dedesi Ahmet amca da Ömer gibi iri gözlü, güleç yüzlü, pamuk elli, tonton mu tonton bir dedeydi. Torunuyla vakit geçirmek ona çok iyi geliyordu. Bazen kendini çok genç hissediyordu; yirmi beşlik delikanlı gibi. Doktoru bile bazı ilaçları kullanmasına artık gerek olmadığı için kesmişti, nedenini anlayamadan. Nedeni belliydi; çünkü Ömer ona ilaç gibi geliyordu. Torununun sorularına cevap vermek, ona bir şeyler öğretmek, öğrenmenin mutluluğunu gözlerinde görebilmek çok keyifliydi.

Oturdukları ev biraz yüksekte olduğundan, salon camının karşısından altı minareli cami tüm zarafetiyle ve heybetiyle muhteşem görünüyordu. Caminin yanan ışıklarını görüp, ezan sesini duyup ev halkına haber vermek Ömer’in göreviydi. Tekne orucu tutmaya bu sene başlamıştı. Çocukları oruç tutmaya alıştırmak ve orucu sevdirmek için günün sadece bir bölümünü oruçlu geçirmelerine tekne orucu denirdi. Biraz acıksa da pek belli etmezdi. Unutunca bir şey yediğinde orucunun bozulmayacağını bildiği için açlığa çok dayanamayınca mutfakta birkaç hurma yiyip dedesine “unutunca oruç bozulmuyor değil mi dedeciğim?” sorardı. Çocuk işte.  İftar saati yaklaştığında camın önündeki koltuğa oturup beklerdi. Öncesinde de dedesiyle eski Ramazan sohbetleri yaparlardı. Dedesi o eski ramazanları anlatır, Ömer de onu can kulağıyla dinlerdi. Sonra da anne babası eve gelince onlara bir bir anlatırdı.

Sahi ya nasıldı eski Ramazanlar?

Ahmet dedenin anlatmasına göre;

“Eskiden Ramazan ayı gelmeden önce başlardı hazırlıklar. Evler temizlenir, eksikler giderilir, mahallede ihtiyaç sahipleri tespit edilirdi. Misafirsiz iftar günü olmazdı. Akraba, eş, dost, ihtiyaç sahipleri ağırlanırdı. Eve gelen misafire ev halkı hediye verirdi. Buna da diş kirası denirdi. İlk defa oruç tutan çocuklara da hediyeler verilirdi. Gölge oyunları da çocukların çok hoşuna giderdi. İftardan sonra evin büyükleri sohbet verirdi. Herkes can kulağıyla dinlerdi. İftar vakti gelince top patlatılır, camiler mahyalarla süslenirdi. Davulcu her sokaktan geçer, geçerken de maniler söylerdi. Hele o teravih namazının ardından dağıtılan şerbetin tadını bugün hiçbir şeyde bulamayız. Zaten eskiden yapılan güzellikler artık yapılmaya yapılmaya unutuldu. Unutuldukça da bazı şeylerin pek tadı tuzu da kalmadı.

-Dedeciğim biz bu anlattıklarını yapıyoruz zaten. Bizim tadımız tuzumuz var değil mi?

-Var evlat var.

Ne mutlu Ramazanı böyle geçirenlere, geçirtenlere.

İnsan bugün ne ekerse yarın onu biçer. Bugün hayatımıza yeni kattıklarımız, hayatımızdan çıkardıklarımız yarın karşılaşacaklarımızdır. Yarın neyle karşılaşmak istiyorsak bugün de onu yapmalıyız. Kısacası tat da biziz tuz da biziz.

Hoş geldin beklenen. Şükür kavuşturana. Yine gel, yine gel...


 ""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir. 

 "Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar. 

 “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç  değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu

Yorum Gönder

13 Yorumlar

  1. Mehtap Sever16 Mart 2025 16:53

    Kıymetli zamanların kıymetini bilenlerden olmak...

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel sana kavuşmak. Çok şükür. InsaAllah bizden razı olursun🥰

    YanıtlaSil
  3. Anlamlı bir yazı olmuş elinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş 🌸

    YanıtlaSil
  5. Hayırli Ramazanlar ozaman ☺️

    YanıtlaSil
  6. Hakkıyla yaşamak nasip olsun tüm inanlara.

    YanıtlaSil
  7. Ramazanın Kıymetini bilmek gerek…

    YanıtlaSil
  8. Çok faydalı bilgiler

    YanıtlaSil
  9. Elinize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
  10. Şükür kavuşturana 🌻🤲

    YanıtlaSil
  11. Ayşe Nur Varlı3 Nisan 2025 20:56

    Razı olunduğumuz bir Ramazan-ı Şerif olması duâsıyla 🤲🏻

    YanıtlaSil
  12. Çok keyifli...

    YanıtlaSil
  13. Evet hayatı tatlandıran, hep birlikte keyifli hale getiren bir sürü âdetimiz, geleneğimiz, göreneğimiz var. Yapmaya yapmaya unutuyoruz. Sonra da şikayet ediyoruz.

    YanıtlaSil