Soğuk bir kış akşamıydı. Rüzgâr,
pencerelere vurarak içeri girmek istercesine uğulduyordu. Onur, çalışma
masasının başında, önünde duran iş teklifine bakıyordu. Yıllardır beklediği,
kariyerini değiştirebilecek büyük bir fırsattı bu. Tek sorun, teklifin başka
bir şehirde olmasıydı. Hem de uzak bir şehirde.
Onur, ailesiyle doğup büyüdüğü bu
şehirde, onlara çok yakındı. Yaşlı annesi ve babası, hayatta en değer verdiği
insanlardı. Her hafta sonu onların yanına gider, birlikte zaman geçirir, onlara
yardım ederdi. Babasının önemle kesip yemesi için ısrar ettiği meyveler,
annesinin ona uzattığı sıcak çay ve eski anılarla dolu sohbetler Onur’un içini
ısıtırdı.
Ama iş teklifi aklını
karıştırıyordu. Kariyerinde böyle bir fırsat bir daha eline geçmeyebilirdi.
Yeni bir şehir, yeni bir hayat, daha yüksek bir maaş ve profesyonel bir çevre…
Aklı, bu teklifi kabul etmenin onun için ne kadar mantıklı olduğunu anlatıyordu.
Ancak duyguları bambaşkaydı. Ailesinden uzakta, onların desteğinden ve
sevgisinden mahrum kalma hissi… Tüm bunlar içini burkuyordu.
Bir yandan annesinin yaşlı
ellerini düşündü. Babasının ona gururla baktığı o anlar gözlerinin önüne geldi.
Onları bırakıp gitmek... Mantığı ona, bu fırsatın gelecekteki hayatı için çok
önemli olduğunu söylese de içindeki duygu seli, aileden uzak bir yaşamın yalnız
ve eksik olacağını fısıldıyordu.
Onur derin bir nefes aldı ve
telefonu eline aldı. Kafasındaki çatışmayı çözmek için annesini aradı. Telefon
birkaç kez çaldıktan sonra annesi cevap verdi.
“Onur, nasılsın oğlum?” dedi
annesi her zamanki sıcaklığıyla.
Onur’un boğazı düğümlendi. “Anne,
bir iş teklifi aldım,” diye başladı yavaşça. “Ama şehirden çok uzak… Ne
yapacağımı bilmiyorum.”
Annesi bir süre sessiz kaldı.
Sonra yumuşak bir sesle konuştu. “Oğlum, bu hayat senin. Biz her zaman
buradayız, senin mutluluğun bizim için en önemlisi.”
Onur’un gözleri doldu. Annesinin
bu sözleri aklındaki tüm o karmaşayı daha da derinleştirmişti. Aklı, bu sözleri
mantık çerçevesinde yorumlamaya çalışırken, kalbi onları bir veda gibi
hissetmişti. Ailesinin onun mutluluğu için her şeyi göze alabileceğini bilmek
hem rahatlatıyor hem de hüzünlendiriyordu.
Onur, gözlerini kapattı. Mantığı
ona başarılı bir kariyerin hayatını kökten değiştireceğini söylüyordu. Ancak
duyguları, ailesinin yanında olmanın, onlarla birlikte yaşlanmanın çok daha
derin bir anlam taşıdığını anlatıyordu.
Onur çok zorlandı ama ona iyi
gelecek seçeneği biliyordu. Zor olmasına rağmen “iyileşmek” için bunu göze
aldı.
Elbette bu hayatta acısı,
tatlısı, ekşisi, tuzlusu, yavan tadı olan süreçlerimiz var. Birinden birini
eleyerek, elde kalanla yola devam edemeyiz. Duygu da akıl da olmazsa olmaz… ama
bu ikiliyi nerede ve hangi kıvamda kullanılacağını bilmek usta işi…
""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir. İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir.
“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu“
.jpg)
5 Yorumlar
Hepimizin arada kaldığı ikilem… Kıvam sorusunun cevabı çok önemli 🌸
YanıtlaSilAkıl mı Duygu mu ?işte bütün mesele ikisini dengede tutabilmek.Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilKaleminize sağlık ☺
YanıtlaSilElinize sağlık 🌷
YanıtlaSilAkıl erse, duygular el verse... Çok güzel bir başlık olmuş.. :)
YanıtlaSil