Ceylin, bu yıl üniversiteye yeni başlamıştı. İstanbul’un göbeğinde, yeşil ağaçlarla dolu, kocaman bir kampüse gidiyordu. Bu okulu tercih etmesinin sebebi sosyal imkanlarıydı. Daha ilk haftadan tüm sosyal kulüplere yazılmış, yeni bir çevre edinmişti. Sabah erkenden arkadaşlarıyla buluşuyor, bir iki dersin ardından canlarının istediği yerleri dolaşarak günlerini geçiriyordu. Derslerine çalışmak için ise genelde sınav zamanlarını bekliyordu.
Ceylin’in annesi ve babası kızını en iyi imkanlarla Türkiye’nin seçili okullarında okuttukları için mutluydular. Üniversite başladığından beri kızlarını az görüyor olsalar da “Bir şey olmaz gençtir, şimdi değilse ne zaman gezecek? Hem dersleri de çok yoğun.” Deseler de kızlarını merak etmeden edemiyorlardı. Kızlarına sundukları her türlü imkana rağmen kızları hayatından bir türlü memnun değildi. Ailesi onu mutlu görebilmek için her türlü yolu denese de hayatta mutluluğu bulmak Ceylin için biraz zordu.
Ceylin, özgürce yaşamak istiyordu. Ailesinin onu kısıtladığını düşünüyor ve ailesiyle anlaşamıyordu. Haliyle eve gelmeyi pek istemiyor, dışarıda arkadaşlarıyla daha keyifli zaman geçirmek istiyordu. Ceylin kullandığı bütün imkanların ailesinin imkanları olduğunun farkında değilmiş gibi ailesine karşı geliyordu.
Ceylin, ailesinin onu anlamadığından dolayı mutlu olmadığını ve ruh eşini bulduğunda, onunla kendi istediği gibi bir hayat kurduğunda ancak mutlu olabileceğini düşünüyordu. İnsan mutluluk için ne yapmaz ki? Annesi ve babası üniversitede tanışmış ve evlenmişlerdi. Bu koridorlardan birinde benim de ruh eşim yürüyor olmalı diye içinden geçiriyordu.
Zamanla arkadaş grubundan Fatih’in aradığı kişi olabileceği düşüncesine kapılmıştı. Sabahları okula Fatih’i görmek için erken gelir olmuştu. İkisi beraber geziyor, beraber yiyor, beraber içiyordu. Tanıştıkları ilk bir ay hayat onlara çok tatlı geliyordu. Aradan geçen bir yılın ardından ikisinin de hayatlarında sadece kendileri kalmıştı. “Onsuz yapamam artık” düşüncesi bitmeyen anlaşmazlıklara ve sonunda “onsuz da olmuyor, onunla da” düşüncesine yerini bırakmıştı. Ceylin artık gerçekten üzgündü, ilişkisi dengesinden çıkalı çok olmuştu ama elinden bir şey gelmiyordu. Aradan iki yıl geçmişti. Aileler tanıştı, yüzükler takıldı ama Ceylin’in aklında bazı soru işaretleri vardı, mutsuzdu. İlişkisi olduğunda mutlu olacağını düşünmüş ama şimdi mutsuzdu. Tam ne yapması gerektiğini bilemediği şu sıralarda bir de babası iflas etmişti. Mal, mülk, ev, iş yeri ne varsa gitmişti. Okul hayatına devam edebilmesi için artık çalışması gerekiyordu. Bir yandan Fatih’le yaşadığı sorunlar, bir yandan maddi sıkıntılar, bir yandan da dersler… “Kabul yılı mı ya bu?” derken sözlüsü Fatih’in eski kız arkadaşıyla görüştüğünü anlamasıyla yüzükler de atılmıştı. Ne arkadaşı kalmıştı ne de gezip eğlenebileceği parası. Uzun süren psikolojik çöküşün ardından, kendime yetecek kadar param olursa mutlu olurum diye düşündü ve azimle bir işe başladı. 5 yıl o işte en güzel şekilde çalıştı ve karşılığını çok geçmeden almıştı. Sektörde adını duyurmuş, bir yandan da mezun olmuştu. İş hayatındaki başarılarına rağmen artık çalışmayı sevmiyordu ve mutlu değildi, hayattan bıkmıştı.
Peki ya mutlu olmak için ne lazımdı?
Yine bir gün bu sıkıntılarından bunalmışken iş yerinden bir arkadaşının ısrarı üzerine başarı psikolojisi seminerine yazıldı. Seminerde problemlerin de gerçeği ve sahtesi olduğundan bahsedilmişti. İlk anladığı şey, problemini yanlış tanımladığı olmuştu. Paraya ve sevgiliye sahip olduğu zamanlarda da mutlu olmadığını hatırladı. O zaman neydi onu mutsuz eden? Mutlu olmak ve hayat neşesinin olması için ne yapmalıydı? Peki ya neydi gerçek sorun?
Seminerde öğrendiklerini uyguladıkça hayatının olumlu yönde değiştiğini deneyimliyordu.
Sonunda anlamıştı; ya anlık kolay olan tercihleri yaparak mutsuz olacaktı ya da anlık canını acıtıp ona zor gelen tercihlerle hayatının toplamında mutlu olacaktı.
""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir. İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir.
“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu“
8 Yorumlar
Kaleminize sağlık düşündürücü bir tarzda hayatın gerçekleri anlatılmış
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş 🌷
YanıtlaSilToplamda mutlu olmak anlık acılara katlanmak gerekiyor.
YanıtlaSilBen denedim, stratejileriniz yine işe yaradı. Allah öğretenlerden razı olsun. Bilgiler çok değerli, ellerinize sağlık 🫶
YanıtlaSilBaşarı psikolojisi eğitiminde haz ve mutluluk konusu işlenmişti. En etkilendiğim konulardan biri olmuştu. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇevremdekileri değiştirmek için eğitime gidip dönüşüm yaşayan beni anlatmış sanki. Problerimi çözdükçe mutlu olacağım bir çok şey olduğunu görmek insanı rahatlatıyor. Ve gerginliği azalıyor insanın
YanıtlaSilO kadar doğru bir örnek ki çocuklar ailelerinden uzaklaşınca mutlu olacaklarını zannediyorlar. Bir çok genç kızımız aynı hataya düşüyor. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilAileler maalesef çocuklarına tüm imkanları verip mutlu olacaklarını sanıyorlar...
YanıtlaSilGünümüz gençlerinin çok sık yaşadığı problemler güzel adreslenmiş.Kaleminize sağlık