Anne defterimi bulamıyorum!
Anne kramponlarım nerede?
Anne okul formam yıkandı mı?
Anne ödevimi öğretmenim söyledi mi?
Anne çantamı bulamıyorum!
Anne! Anne! Beden dersi için eşofman almalıyız.
Anne karnım acıktı.
Anne.....
Bu cümleler
size de tanıdık geldi mi? Bir evde çocuk varsa o çocuğun ihtiyaçları mutlaka
olur. Hele ki okulların açıldığı zamanda....
Eylül
ayı ile birlikte insanları bir okul telaşı alır. Okul formaları, çantalar, suluklar, ayakkabılar,
defterler, kalemler, daha neler neler. Anne, babalar tüm eksiklikleri tamamlamaya çalışarak çocuklarının iyi
bir eğitim yılı geçirmesini isterler. Peki, bir çocuğun yetişmesi için her
şeyinin tam olması mı gerekir? Yetiştirmek ile büyütmek aslında aynı şey midir
? Yoksa birbirinden tamamen farklı kavramlar mıdır?
Bir
yavruyu yetiştirmenin en güzel örneğini doğadaki canlılardan öğrenebiliriz. Bir
kartal ailesi, yavruları yumurtadan çıkana kadar bekler. O yavrusunu koruyup,
karnını doyurur. Fakat yavrunun uçma zamanı geldiğinde artık anne, babası o
yuvaya uğramazlar. Yavrunun bir süre sonra karnı acıkır. Etraftaki diğer büyük kuşlara
karşı kendini koruması gerekir. Yavru, açlıktan dolayı bağırsa da anne, babası
onu uzaktan izler. Çünkü yavrunun hayata karşı güçlenmesi için bu kısmı tek
başına geçmesi gerekir. Yavru anne, babasının gelmeyeceğini anladığında uçma
hareketlerine başlar. Çalışmalar netice verince artık hayata kendi kanatlarıyla
tutunmuş olur. Yavru kuş eğer kendini zorlamasa ya açlıktan ölecek ya da diğer
kuşlara yem olacaktır.
Mesela,
anne kediler doğum yaptıktan iki buçuk-üç ay sonra yavrularını terk ederler.
Çünkü yavruları artık kendi besinini
bulma marifetini kazanmışlardır.
Peki, bir çocuk hayatta kalma marifetini nasıl kazanır?
Bir çocuğu büyütmek ile yetiştirmek aynı şey midir? Her çocuk büyür tıpkı her
çiçeğin büyüdüğü gibi. Peki, o zaman yetiştirmek nedir ve nasıl olmalıdır?
Evimizdeki
bir çiçeğin yaşamsal ihtiyaçları bellidir. Su, güneş, toprak. Belli vakitlerde suladığımızda, arada
toprağını değiştirdiğimizde, güneş almasını sağladığımızda dününe göre büyümeye
başlar.
Bir
çocuğun hayatta marifetli olması için de onu büyütmek yetmez. Aslında büyütmek
için çok çabalamaya gerek yok. Çünkü çocuk
somut ve soyut ihtiyaçları karşılandığında zaten büyür. Burada ki mesele
gerçek ihtiyaçlarını bulup, o ihtiyaçları doğrultusunda çocuğu yetiştirmektir.
Bunun içinde kendi yaşı ve durumuna göre hayata bedel ödemesi gerekir. Küçük
yaşta sorumluluk sahibi olan, problemlerle karşılaşınca çözüm üreten kişi
oluyor. Mesela evde yemek hazırlamaya annesine yardım eden çocuk, tek
kaldığında kendi yemeğini hazırlayabilir. Para biriktirip kendi parasıyla
alışveriş yapan çocuk büyüdüğünde de para konusunda tutumlu olur. Çocukken insanlara
yardım eden çocuk, büyüdüğünde de insanların ihtiyacını karşılayan ve anlayışlı
kişi haline geliyor. Dolayısı ile hayat
her yaşa göre aslında bedel ile hazırlıyor. Ve çocuk o bedel iödediği konuda
güçlü ve marifetli oluyor.
Bazı
nedenlerden dolayı annesini ya da babasını kaybeden çocuklar oluyor. İster istemez bu çocuklar kendi başlarının çaresine
bakmak durumunda kalıyorlar. Ama onlar bu dezavantajı bedel ödeyerek avantaja
çeviriler. Bir yandan okula gidip ,bir yandan çalışma hayatına girmiş bir çocuk
çözüm marifetini kazanmış demektir. Çünkü karşılaştığı problemleri ondan başka
çözecek kimse yoktur. Kendi bedelini ödeyen çocuklar, kartal yavrusu gibi
hayatta tek başına mücadele edebilir hale geliyorlar.
Bedel
ödemek nasıl ki bir çocuğu güçlendiriyorsa bunun tam zıddı da çocukların
marifetlenmesini engelliyor. Kendi odasını toplamayan, kendi ödevlerini takip
etmeyen, evde hiç bir sorumluluk almayan çocuklar çok rahat büyüyorlar. Ama bu rahatlık onlara iyilik olmuyor. Çünkü
çok rahat büyüyen çocuk, sürekli istekleri olan biri oluyor. İstekleri
karşılandıkça daha çok şey istemeye başlıyor. Peki, istekleri karşılandığında bu
çocuk mutlu oluyor mu? Hayır. Kısa süren bir mutluluk ardından daha çok şey
istemeye başlıyor. Bu sefer anne-baba “Ne yaptıysak bu çocuğu mutlu etmesini başaramadık” diyerek kendilerini bu konuda yetersiz görüyor. Halbuki hayatta kimseyi
vererek mutlu edemeyiz. Bir çocuk anne-babasından bir şey istediğinde önce
onu hak etmelidir. Bunun içinde üzerine düşen sorumluluğunu yerine
getirmelidir. Bu şekilde çocuk hem doğru bir şekilde yetişirken hem de kendi
kendine mutlu olabilmesini öğreniyor. Bir problem ile karşılaştığında kendisi çözmeye
çalışıyor. Ailesinin sıkıntılı zamanlarında onlara destekçi oluyor.
""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir. İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir.
“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu“

.png)
17 Yorumlar
Anne baba olarak çocukların istediklerini yapmak istiyoruz. Ama çözüm isteklerini yapmak değil, kendi ihtiyaçlarını giderebilecekleri şekilde yetiştirmek... Ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilÇok doğru söylediniz
SilGerçekten çocukların okula başladığı günlere götürdü beni bunyazı
YanıtlaSilElimize sağlık çok faydalı bir yazı...
YanıtlaSilÇocuklar bir gün yuvadan gider .mesele yuvadan giderken güçlü gitmesinde onlara yardımcı olabilmektir. Kendi bedeliyle güçlü olan çocuk yarınların mutlu çocuğu olur.kaleminize sağlık 🍉🌺
YanıtlaSilB
YanıtlaSilEvet işte bu... Kendi bedelini ödeyen çocuklar ,kartal yavrusu gibi hayatta tek başına mücadele edebilir hale geliyorlar.
YanıtlaSilBizler ise çok vererek karşımızdakini hep mutlu edeceğimizi düşünürdük… Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilAslında anne babalar kendileri zahmet çekmemek için çocuğun her istediğini yapıyor bir yerde. sabırlı olmak en önemli şey çocuk yetiştirmekte sanırım.
YanıtlaSilAceleci ebeveynler çocukların marifet geliştirmesini engellemiş oluyor bir yerde. Güzel tespit.
SilElinize sağlık
YanıtlaSilistemeden önce haketmek... bu cümle nerelere nerelere varır :)
YanıtlaSilBedel ne kadar kıymetli🌸
YanıtlaSilElinize sağlık :)
YanıtlaSil"Hayat her yaşa göre aslında bedel ile hazırlıyor" . Ebeveynlikte yetiştirme bu yüzden kıymetli,yön verebilen olmak.
YanıtlaSilBaşlığa bayıldım; Kuş masalı... Mesele o kuşları kendimize göre değil, hayata hazırlamak. O çocukların kendi işlerini kendilerine yaptırmayınca, o kuşlara sınır koymayınca, büyüdüklerinde angut gibi kalacaklar. Sonra daha fazla üzüleceğiz.
YanıtlaSilHayatta alma verme dengesi vardır. Bir şeyi istiyorsa insan, ona uygun bedel ödemesi gerekir. Büyükler ne demiş " Emeksiz yemek olmaz." Emeğinize sağlık🍓
YanıtlaSil