EYLÜL AYI KAVUNU

Sonbahar akşamlarının serinliği yüzüne vururken uzaklara doğru dalmıştı Fatma, uzun uzun...

Yabancı olduğu bir şehre alışmaya çalışıyordu. Ailesine ve eşine duyduğu özlem, işinin getirdiği sorumluluklar, çocukların eğitimi, masrafları derken epeyce yorulmuştu.

Eşi askere gideli dört ay kadar olmuştu. Askere gittikten sonra üç çocuğuyla birlikte hayatın tüm yükü üzerine kalmıştı Fatma’ nın.

Hayatının genelinde olduğu gibi, evliliğinde de sorumlulukları erken yaşta sırtlanmak zorunda kalmıştı. Üniversiteyi bitirir bitirmez hemen ataması yapılmış, öğretmenliğe başlamıştı. Ve ardından hızlıca gelen evlilik süreci ve üç çocuk. Eşinin ertelenen askerliğine ancak sıra gelebilmişti. Eşi askerde olduğu için tek maaşla evi geçindirmeye çalışıyor, harcamalarını azaltmak için okula yürüyerek gidip geliyordu. Fatma, eşi askere gidip, hayatın gerçekleriyle yüzleşene kadar, her “kadın erkek eşitliği” konusu açıldığında, kadın erkek eşitliğini savunur; “bir erkek ne yapabiliyorsa kadın da yapabilir.”  diye savunurdu.

Zor bir çocukluk geçirmişti Fatma. Babasının hayvanlarının çobanlığını yapar, arazinin otoyola bağlanan kıyısında oturur, geçen araçlara el sallar, durdurur gazete isterdi okumak için. Çünkü kitap alabilmek, zor şartlarda karın tokluğuna çalışan insanlar için bir lüks niteliğindeydi. Hayvanları yayılırken o bir kenarda okurdu. Okumayı çok severdi. Hayali öğretmen olmaktı. Sınıf tahtasının önünde, kendini ders anlatırken hayal eder, daldığı hayallerden gülümseyerek uyanırdı. Çocukluğundan bu yana hep sorumluluk alarak büyüdüğü için kendini hep güçlü görür, “bir erkek ne yapabiliyorsa ben de yapabilirim” diye düşünürdü.

Babasının cabbar kızıydı. Dört kardeştiler ama babası çocukları için;

- “Üçü bir yana Fatma’m bir yana.” derdi hep.

-“Fatma’m yükümü alır, halimi dinler, halimden anlar.” diye anlatırdı herkese.

Yine bir gün okul çıkışı eve gelmek için yola koyulmuştu. Yürüyebilmek için çok yorgundu ama “dolmuşa vereceğim parayla çocuklara kavun alırım, Eylül kavunu çok tatlı olur.” diyerek yürümeye koyuldu. Yol üstündeki seyyar kavuncudan iki tane kavun aldı. Elinde çantası, dosyası ve kavun poşetleriyle, evin yoluna çıkan yokuşta nefes nefese kalmıştı. Kavunun poşeti ağırlığı çekmeyince kavunun bir tanesi yuvarlanıp gitti. Hemen elindekileri bırakıp, yuvarlanan kavunun peşinden koştu ve yakaladı.

Çanta ve dosyasını tekrardan kollarına takıp, bir kavunu bir kolunun altına, diğer kavunu da bir kolunun altına alarak yürümeye devam etti. O kadar yorulmuştu ki, kollarında derman kalmamıştı. Yine kavunlardan bir tanesi kolunun altından fırladığı gibi yuvarlanmaya başladı. Kan ter içinde, nefes nefese düşen kavunların peşinden koşuyor, bir yandan eşyalarını bıraktığı yerden topluyor, neyi nasıl taşıyacağını bilemiyordu. Yuvarlanan kavunu yakaladıktan sonra yolun kenarında kısa bir süre dinlendi ve tekrar toparlanarak yoluna devam etti.

Yaşadığı bu zorluktan dolayı aklından bir sürü düşünceler geçerken telaş ve yorgunluktan düşünceleri bile birbirine girmişti. Oturduğu apartmanın kapısına gelebilmişti sonunda. Daire kapısına çıktı, burnuyla zile bastı. İçeriden “Annem geldi, annem geldi!!” diyen çocukların sevinç çığlıklarını duyarken artık kafasının içi buğulanmış gibi hissediyordu.

Ne zaman ki kapı açıldı, elindeki kavunları evin holüne yuvarladığı gibi kendini yere attı. Uzandığı yerde ellerini havaya kaldırıp, “Sen bilirsin Allah’ım, sen bilirsin. Tövbeler tövbesi olsun ki ben bilmem sen bilirsin.” diyerek göz yaşlarına boğuldu. O an bir kadın için zorlu bir sınavdı. Evin kirası, faturaları, yeme içme masrafı, evde yemek bekleyen çocuklar ve taşımak zorunda olduğu iki kavun…

Bir yanda da tek başına bir kadın vardı. Ve o kadın bir anneydi. Yükü yormuştu onu ama anlamıştı ki, kadın ve erkek eşit değildi. Kadın; naif yaratılmış bir varlıktı. Taşıyabileceği yükler, ağırlıklar sınırlıydı.

Hayat bu ya… Gerçeği iki kavunla öğretivermişti.

 

 ""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir. 

 "Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar. 

 “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç  değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu

Yorum Gönder

13 Yorumlar

  1. Poşet nasıl ki kavunu taşıyacak dayaniklilikta değilse hayatta ki herkes de aynı donanımda olmuyor. Kaleminize saglik🌺

    YanıtlaSil
  2. Ellerinize sağlık hocalarım. Çoğumuzun durumunu özetleyen satırlar...

    YanıtlaSil
  3. Geçte olsa öğreniyoruz… Eşit değil farklıyız.. Farklılıklarımızla güzeliz

    YanıtlaSil
  4. okurken gözlerim doldu :'(

    YanıtlaSil
  5. zeynep küpeli12 Kasım 2024 22:47

    İnsan haddini bilmiyor işte.. Rabbim fıtrata uygun yaşayanlardan eylesin. Kalemine sağlık hocam

    YanıtlaSil
  6. Hayatta eşitlik yok, adalet var bunu anlamam yıllarımı alsa da naif bir kadın olarak yaşama devam edebilmek meğer ne kadar konforluymuş 🥰

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık çok anlamlı bir yazı...

    YanıtlaSil
  8. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  9. Ayşe Nur Varlı28 Kasım 2024 01:01

    Hayat her haliyle yeni bir gerçeği öğretiyor insana... 🌸

    YanıtlaSil
  10. Hayat bu ya… Gerçeği iki kavunla öğretir insana... Ama hangi insana? Öğrenmek isteyen insana...

    YanıtlaSil
  11. Elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  12. Elinize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
  13. Zorluklar insanı güçlendirir...

    YanıtlaSil