Zuhal ve Figen küçük,
bahçeli bir evde yaşayan iki kardeşlerdi. Zuhal sabahları penceresinden bahçeyi
izlemeyi çok severdi. Sıra sıra çam ağaçları, gözünün alabildiğine yeşil
çimenler ve kendi yetiştirdiği çeşit çeşit çiçekler… Ortanca, yaprağı güzel,
atatürk çiçeği, papatya ve kalanşo… Tül perdenin arkasında bir renk cümbüşü
vardı. Sabahları bahçeye çıkar ve o gün kullanacağı kadar sebzeyi bahçesinden
koparırdı. Her koparmasıyla etrafa yayılan domates, salatalık, nane ve çeşitli
sebzelerin kokusu onu gülümsetirdi. İşte yeni bir gün başlamıştı. Yeni gün onun
için yeni işler demekti. Sabahları çok hareketli geçerdi. Bahçenin bakımını
yapar, etrafı toparlar, temizlik, çamaşırlar, ütü derken sabahın erken
saatlerinde başlayan maraton, sabah 10 gibi ev halkıyla birlikte yapılan
kahvaltıyla neşelenirdi.
Kahvaltılarda çoğu
zaman Figen eksik olurdu. Onu uykusundan uyandırmak çok zordu. Ne zaman odasına
gitsen rahatsız edilmek istemediğini açıkça belli etmekten çekinmezdi. Figen
geceleri film izlemeye sohbet edip atıştırmaya bayılır, geceleri uyanık kalmayı
severdi. Bu yüzden de bazen öğlen bire kadar uyumayı tercih ederdi. Uyanınca
aceleyle evden çıkar, okulun yolunu tutardı. Bugün de derse geç kalmıştı.
Projenin son teslim tarihinin yarın olduğunu hatırlayınca derse girmekten vaz
geçip kütüphanenin yolunu tuttu. “Hayatın stresi hiç bitmiyor” diye geçirdi
içinden. Çok yorgun hissediyordu, kahvesini alıp çalışma alanına yerleşti.
Yapması gereken ne çok şey birikmişti.
Biraz projeye baktı,
iyi gidiyordu. Atıştırmalık almak için kafeye yürüdü. Sınıf erken dağılmıştı.
Arkadaşlarıyla birlikte bir şeyler atıştırmak için kampüse yakın bir yere
gittiler. Hava çok güzeldi ve arkadaşlarla vakit geçirmek çok keyifliydi.
Onlara eşlik ederek bir kahve daha içti. Ne çabuk akşam olmuştu. Biraz da evde
çalışırım diyerek evin yolunu tuttu. Trafikte kalmış, yol uzadıkça uzamıştı.
Yorgun argın eve geldi. Uykuluydu ve projeyi yarın tamamlamalıydı. Bir yandan
projeyi nasıl yetiştireceğini düşünüyor, bir yandan da işlerinin niye
bitmediğini sanki daha da büyüdüğünü düşünüyordu.
Zuhal bu konuda
iyiydi, belki Zuhal’den bir fikir almak projeyi yetiştirmesine yardımcı
olabilirdi. Saat on bire geliyordu. Zuhal’in uyku saati demekti. Figen, Zuhal’i
mutfakta bulaşık makinasından çıkardığı temiz tabakları yerleştirirken görünce mutlu
oldu. Ablası daha uyumamıştı. Ablasına makineyi boşaltmasına yardım ederken,
projeden bahsetti.
Zuhal çok merhametli
ve çok anlayışlı bir ablaydı. Figen ne zaman yardıma ihtiyaç duysa, Zuhal
yanında olurdu. Figen’in sıkışıklığını hemen anlamıştı. İki çay koydu,
kardeşiyle dip dibe oturdular ve Zuhal sordu:
-Fıstığım bu proje sana ne zaman verildi?
-Ablacığım dönem başında verilmişti, iki ay oluyor.
-Sen ne zaman başladın projeni yapmaya?
-Üç gün kadar önce.
-Canım benim neden son dakikaya bıraktın?
-Ablacım üç günde yapılabilecek kadar
kolay bir şey olduğunu düşünmüştüm. Son üç gün olunca sıkışıp son anda
yapıyorum genelde yetişiyor.
-Doğru söyledin. Evet üç günde
halledebileceğin bir proje olabilirdi ama sen bekletmişsin. Bekleyen şeylere ne
olur bilir misin?
-Bozulur mu? Bilemedim ne olur?
-Mesela yemek yediğim
tabağı masada bırakırsam ne olur? Kurur ve temizlemem daha da zorlaşır.
Temizliği ertelersem ne olur? Ev daha da pislenir daha zor daha uzun süren bir
temizlik gerekir. İş yerindeki dosyalar düzenlenecek, ertelediğimizde ne olur?
Dosyalar daha çok karışır ve iş yükü çoğalır. Zamanında ödenmeyen borç zaman
geçtikçe ödemesi daha da zorlaşır. Tatil rezervasyonunu önceden yaptırmayınca
ne olur? Daha pahalı olur ve güzel yerlerde yer kalmaz. Okul ücretlerini bile
önceden ödersek indirim yapılır.
-Yani sence tek problem erteliyor olmam
mı?
-Bir düşünelim. Hoca bu projeyi anlattığı
gibi hemen o gün aklında kalan kadarıyla yarım saat bile olsa bakmış olsaydın
nasıl bir fark olurdu sence?
-Çok kolay ilerlerdim.
O gün projenin gidişatı belli olmuş olurdu. Sonrasında da stres yapmadan iki
günde bitirirdim. Başladığım için aklımda kalırdı, canım yarın da yapmak
isterdi. Muhakkak aklıma gelen yazmak istediğim kısımlar olurdu. Projenin
başına oturduktan sonra zaten yapması basit. Sanki zor olan başlamak dimi?
-Evet güzelim, zor
olan başlamak. Bu yüzden erteliyoruz. Ama erteledikçe yapmamız gerekenler daha
da büyüyor. Bu da daha yorucu bir işi daha kısa sürede bitirmemiz gerekir
demek. İşte bu da stres yapıyor. Yapmam gereken bir şey varsa, ben onu
yapacaksam eğer, bunun en basit yolu: o işe hemen başlamaktır. Ufak da olsa
başlamak. Başlayınca insan rahat duramıyor, onu bitiriyor. Makine bitmiş mi
diye kapağını açmıştım aslında ama bak yerleştirmişiz bile. Tam zıttı da öyle.
İnsan başlamadığında ve ertelediğinde, erteledikçe erteliyor. Yarım saat sonra,
bir saat sonra, aman yarın yaparım, yarın olunca da bugün işim çok akşam
yapayım, akşam olunca geç oldu sabah yapayım derken haftalar böyle geçiyor ve
bu kişide stres yapıyor.
-Abla çok haklısın.
Ertelediğim işler sanki peşimi bırakmıyor. Rüyalarımda kaçtığımı görüyorum.
Kaçtıklarım sanki ertelediğim işlerim. Ama şimdi anladım. Artık bir iş
yapacaksam ona mutlaka hemen başlayacağım. Ertelemek yok. Sadece başlamam
yeterli.
-İş çok basit bile
olsa.
-Çok basit bile olsa.
Konuşmalarının
üzerinden iki hafta kadar geçmişti. Figen’in koşarak kaçtığını gördüğü korku
dolu rüyaları yerini, denizde yüzdüğü keyifli sakin sükunetli masal gibi
rüyalara bırakmıştı. Kendi de öyle hissediyordu. Daha başarılı ve daha mutlu.
""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir. İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir.
“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu“
26 Yorumlar
Er başlamanin insana kattıkları paha biçilemez bir gerçeklik.
YanıtlaSilSürece hemen başlamak ne kadar önemli. Erteledikce bedeli de artıyor dahada zorlaşıyor.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık çok faydalı bir yazı.
Kaleminize sağlık..Ertelenen şeyler maalesef insandan çok büyük stres kaynağı ..küçük bile olsa...Hemen hayatımıza alabileceğimiz stratejilerin olduğu güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilihtiyacımız olan bilgiler iceren bir yazı ....
YanıtlaSilElinize sağlık 🌸
YanıtlaSilgüzel yazı...
YanıtlaSilElinize sağlık 🌷
YanıtlaSilErken kalkan yol alır misali👍🏼
YanıtlaSilKaleminize sağlık;) ertelenen herşey büyür
YanıtlaSilBu güzel yazıyı okurken ertelediğimiz ne kadar çok şey olduğunu ve neler kaybettiğimizi bir kez daha farkettim. Yazınız çok sürükleyici, umut verici ve en önemlisi çok gerçekçi. Haydi bir yerden başlayalım öyleyse👍🌺♥️
YanıtlaSilHayatta yol alamamamızın sebebi er başlayamamak bu güzel yazı çok hatırlatıcı oldu teşekkürler
YanıtlaSilAslında rahatımı bozulmasın diye ertelemek daha çok çok rahatimizin bozulması demek oluyor. Kaleminize saglik
YanıtlaSilElinize sağlık 🌸
YanıtlaSilİnsanın en büyük problemlerinden biri, yarının hep olacağını zannetmesi👍
YanıtlaSilKaleminize sağlık…🌸
YanıtlaSilFarkındalığın olması gereken bir konu.
Ertelenen her şey büyür 👏
YanıtlaSilErtelemekle ilgili güzel stratejiler var, kaleminize sağlık 🫶
YanıtlaSilErteleme… erteleme… ertelersen, büyüyecek… :)
YanıtlaSilEn basit yolu o işe hemen başlamaktır, sadece başlamak, ufak bile olsa ☀️ teşekkür ederim stratejilerinizi deneyeceğim
YanıtlaSilTeşekkür ederim ☺️ Erteledikçe gerçekten büyüyor. Farkındalık kazandıran bir yapı olmuş. Ellerinize sağlık 🌷
YanıtlaSilYapmam gereken bir iş mi var? Evet. Ben mi yapacağım? Evet. O zaman hemen başla. Bekletme başlat.
YanıtlaSilElleriinize sağlık
YanıtlaSilBir işe küçük de olsa hemen başlamak, zamanla büyüyüp strese dönüşecek yükleri engeller.
YanıtlaSilErtelemek, sadece işi değil, insanın iç huzurunu da zorlaştırır; çözüm çoğu zaman ilk adımı atmaktan geçer.
YanıtlaSilErteleme, gelecekteki mutluluğu bugünkü rahatlığa feda etmektir.
YanıtlaSilŞimdi ertelediğimizde biraz rahatlayıp sonra kat ve kat zorlanmak. insanın yanıldığı yer...
YanıtlaSil