Ozan her sabah aynı saatte uyanırdı. Gözlerini açar açmaz alarmını susturur, yorgun bir bedenle yataktan kalkardı. Aynaya baktığında genellikle suratında bezgin bir ifade olurdu. Kahvaltı etmeye pek vakti olmazdı. Çantasını kaptığı gibi işe gitmek için aceleyle evden çıkardı. Sokağın köşesindeki durakta otobüs beklerdi. Otobüs her gün yaklaşık on dakika gecikirdi. Kalabalık olurdu ve Ozan işe hep geç kalırdı. Her sabah otobüsün gecikmesine sinirlenirdi. Otobüsün geç gelmesini suçlar, şoföre öfkeyle söylenirdi.
“Bu ne ya? Her sabah aynı çile. Şoför bey, biraz erken gelmeyi deneseniz olmaz mı? Yarın sizi şikâyet edeceğim, vallahi bıktım artık!”
Sesini yükselir, yüzü asılır, insanları huzursuz ederdi. Ofise vardığında ise sabahki sinirinden dolayı tüm gün boyunca stresli ve gergin olurdu. İş arkadaşları onun bu hâline artık alışmıştı. Kimse bir şey demez, sessizce uzak durmayı tercih ederdi. Arabası olmadığı için geç kaldığını bahane ederdi sürekli!..
“Bir araba alamadık ki kurtulalım şu çileden! Şans mı var, bizde zaten?”
Günün sonunda ise hep aynı son olurdu. Yorgunluk, mutsuzluk ve içini kemiren bir huzursuzluk. Hayatında bir şeyler ters gidiyordu ama ne olduğunu oda tam olarak çözemiyordu. O sabah, otobüs yine gecikti. Ozan yine söylenmeye başlamıştı.
“Yine aynı şey! Yine geç kalacağım. Bu rezalet nereye kadar sürecek acaba?”
Duraktaki yaşlı adam onun söylediklerine kulak misafiri olmuştu. Yaşlı adam yüzünde hafif bir tebessümle Ozan’a döndü ve şöyle dedi;
“Eğer her gün aynı yolu yürüyorsan, aynı otobüsü bekliyor, aynı sinirle işe gidiyorsan... Hayat sana neden farklı bir gün versin ki oğlum? Şikâyet edeceğine hayatında bir şeyleri değiştirmeyi denesen, daha güzel olmaz mı?”
Ozan şaşırdı! Ama içinden bir şey de kımıldamıştı. Adam gelen otobüse bindi ve gitti. Söyledikleri ise Ozan’ın zihnine kazınmıştı ve gün boyunca kulaklarında yankılanıp durdu.
“Aynı şeyleri yaparken, neden farklı bir gün bekliyorsun ki?”
O gün iş yerinde dikkati bayağı dağınıktı. Kahvesini içerken düşünmeye başladı. Gerçekten de her gün aynı döngünün içindeydi ve sürekli farklı bir sonuç bekliyordu hayatından. Bir şeyleri artık değiştirmeliydi.
Ertesi sabah, alarmını daha erken kurdu. Gözlerini açtığında canı istemese de yataktan kalktı. Bugün otobüs durağına gitmeyecekti. Çantasını aldı ve başka bir yöne yürümeye başladı. Bu defa metroya binmeye karar vermişti. Yol biraz daha uzundu ama daha rahattı. Üstelik kalabalık da değildi.
Kulaklığını taktı, sevdiği müzikleri dinledi. Yürürken çevresine baktı, sabahın serinliğini hissetti. Ofise zamanında vardı. Kahvesini telaşla değil, keyifle içti. Gülümsediğini fark etti. Ve o anda anladı; değişim, aslında kendisiyle başlamıştı. Kendisi değişince, günü de değişiyordu insanın.
Değişim, dönüşüme hükmediyordu. Kendi davranışlarını değiştirmeden insanın hayatı değişmiyordu.
O gün, bir dönüm noktasıydı Ozan için. Küçük küçük alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Sabahları artık daha erken kalkıyor, farklı yollar deniyordu. Sabah rutiniyle gününe huzur katıyordu. Sabahları daha erken uyanmaya başladığında, zamanın nasıl da bereketlendiğini fark etti. Eskiden onu sinirlendiren şeyler artık onu o kadar da rahatsız etmiyordu. Daha mutlu ve daha pozitif bakabiliyordu hayata. Küçücük bir değişimin bile hayatını ne kadar güzelleştirdiğine kendisi de inanamıyordu.
Artık biliyordu ki; Hayattaki yeni başlangıçlar farkındalık ile başlar. Ve bu fark ediş, her şeyin başlangıcı olabilir. Hepimizin hayatında bazı sabahlar vardır. Alarm çalar, gözlerimizi açarız. Ama aslında uyanmayız. Aynaya bakarız, ama kendimizi göremeyiz. Sadece zamanla yarışır, bir yerlere yetişmeye çalışırız. Güne geç kalırız, işe geç kalırız...
En önemlisi de kendimize geç kalıyor olmamız…
Aslında hayat sizden büyük adımlar atmanızı istemiyor. Sadece aynı adımı atmaktan vazgeçmenizi bekliyor. Çünkü hayatta bazen sadece küçücük bir değişiklik bizi bambaşka bir hayata götürebilir.
""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir. İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir.
“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet; Yahya Hamurcu“
7 Yorumlar
Asıl değişim insanın kendisimde başlar. Siz değiştikçe çevrenizde ona göre değişiyor.
YanıtlaSilKaleminize sağlık… bir sebebi değiştirince insan sonucu da değişmeyenbaşlıyor… hayatın çok içinden ❤️
YanıtlaSilİnsan aceleci ve hep sonucu istiyor. Asıl işin başı sebepte gizli.
YanıtlaSilKaleminize sağlık gerçekten. Ne kadar da "eski ben"e benziyor...
YanıtlaSil"En önemlisi de kendimize geç kalıyor olmamız…" gerçekten ne kadar doğru...
YanıtlaSilFaydada attığı her yeni adınmla, kader çizgisinde yeni bir hakedişi dizayn ediyor insan. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Bende bazen kendimi bir çerçevenin içinde gibi hissederim, çerçeveden dışarı çıkıp kendime bakma ihtiyacı hissederim. farklı bir algı farklı bir gözle hayatı mı gözlemlerim ve sorunlarımın çözümü için çok işe yarar👍🏼
YanıtlaSil