YETİŞEN YETİŞİR

Yaz boyunca, sıcak havadan ötürü sokaklar sessizdi. Günün ilerleyen saatlerde, serinleyen hava ile birlikte, çocuk sesleri geceye kadar devam ediyordu. Eylül ayı gelmişti. Yeni bir okul dönemi başlıyordu. Evi okulun karşısında olduğu için sessiz sokaklar, yerini harekete ve trafiğe bırakacaktı.

Şeyma erkenden uyanmış, kahvaltısını yapmış, keyif çayıyla balkona geçmişti. Okulun girişine bakarken, kendi okul yıllarını hatırlayarak, derin bir iç çekti. Yukarıdan kuş bakışı izlerken, her şey bir sinema filmi gibiydi. Sanki bir aksiyon sahnesi izliyordu.

Okulun ilk günü çocuğunu arabasıyla getiren veliler, yaya olanlar, yoldan geçen diğer araçlar… Korna sesleri, bağırışlar, yol kavgaları, işine gitmeye çalışanlar derken tam bir curcuna oluyordu.  

Öte yandan çocuklarda ayrı bir hava esiyordu. Son sınıf öğrencilerinin yürüyüşleri bile farklıydı. Ara sınıf öğrencileri, daha heyecanlıydı. Tabii bir de mini, mini, birler vardı. Nereye geldiğini, neden geldiğini az çok biliyorlardı. Ama ne yapacaklarını ve asıl önemli olan, nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı. 


 Şeyma bir an düşündü. Aslında hayatta okula benzemiyor muydu?  

-        İlk kalem tuttuğunda,

-        İlk bisiklete bindiğinde,

-        İlk yüzdüğünde,

-        İlk araba kullandığında,

-        İlk işe başladığında,

-        İlk evlendiğinde,

-        İlk anne olduğunda, ne kadar da zorlanmıştı.

İnsan her yeni başladığı şeyde kendini mini, mini, birler gibi hissetmiyor muydu? Çok zor olacakmış, hiç yapamayacakmış gibi korkmuyor muydu? Nasıl yapacağının kaygısını yaşamıyor muydu? Aslında yaşananlar, tam bir çırağın ahvaliydi. Tıpkı, marangozun yanında, eline ilk defa tornavida alan çırak gibi...

Ama zaman geçtikte, o zor geleni yapmak için çaba harcadıkça, işler değişiyordu. Bir süre sonra insan; “Evet, kolay değil ama artık o kadar zor da değil” diye düşünmeye başlıyordu. Bu kısmı, ara sınıftaki öğrencilerin durumuna benzetti. Hani kuaförde önceleri sadece fön makinesini tutarken, artık fön çekebilen kalfa gibi...

Zaman ilerledikçe, geçmişin korkuları, geleceğin kaygıları azalıyordu. Yerini; “Ben bunu nasıl yaptım? Farkında bile değilim” cümlelerine bırakıyordu. Annelerimizin mutfakta ölçüsüz iş yapması gibi… Hani tarif sorunca; “Aldığı kadar, göz kararı” deyimlerini kullanır da şahane lezzetler çıkarırlar ya… İşte bu da ustanın ahvali…

Önce büyük kızlarına el vermeye başlarlar. Mutfakta getir, götür işleri, yerini ayıklama, yıkama, doğramaya bırakır. Oradan pişirmeye geçişle, kıvam tutturmaya varır. Son aşama, az malzemeyle, lezzeti yakalamaktır. Önce mutfağın çırağı, sonra kalfası, sonra da ustası olunur.

Babaların; “Takım çantasından, penseyi uzatıver evladım” ile başlayan cümleleri, zamanla; “Oğlum, boynuz kulağı geçti. Artık sen yapıver” cümlesine dönüşür. 

İşte burası da okulun en kıdemlileri olan öğretmenlere benzer. Ailelerinden ilk defa ayrılacak olan bu minikleri, hayata hazırlamak ustalık ister. Her şey ağzından çıkacak bir söze, dudaklarındaki bir tebessüme ve öğretecekleri kıymetli deneyimlere bağlıdır.

Yetişip, yetiştirenler, ustadırlar. Sürekli yeni çıraklar yetiştirmeyi görev edinirler. İnsan, yetişmek için çıktığı yolda, bir süre sonra yetiştiren olur. Çünkü hayat durmaz, akar. Akan bir şeyin içinde, sabit durabilmek mümkün müdür?

Şeyma bunca yıldır oturduğu evin camından hep bakardı. O gün, bunları daha önce hiç düşünmediğini fark etti. Kendi kendine sormaya başladı:

  • Ben bu hayatta hangi konularda çırak, kalfa ya da ustayım?
  • Zorlandığım, çırak olduğum yerler nereler?
  • Daha kolay yapabildiğim ama hala kalfalığa vardıramadığım yerler var mı?
  • Gözüm kapalı yaptığım, usta olduğum şeyler neler?
  • Ve bu hayatta en azından bir kişiyi yetiştirebildim mi?

Hemen eline bir kalem kâğıt aldı ve cevapları bulmaya koyuldu. Şimdiden aklına bir sürü şey gelmişti. En başa, o günün tarihini attı. Bir süre sonra listesini yeniden kontrol etmeyi hedeflemişti. Ne kadar yol katettiğini, kıyaslamak istiyordu. Ne de olsa kişinin kıyası kendisiydi… 

   


 ""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir. 

 "Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar. 

 “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç  değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet;"

 Yahya Hamurcu

Yorum Gönder

8 Yorumlar

  1. Yüreğinize sağlık 🤍

    YanıtlaSil
  2. İnsan yetiştirebilen olabilmek çok kıymetli

    YanıtlaSil
  3. Bir öğretmen olarak her Eylül ayında içimde hissettiğim o heyecan yıllardır bitmedi. Yetiştirirken yetişmek çok kıymetli.

    YanıtlaSil
  4. "Ben bunu yapamam" dediğim bir çok şeyi yapabilir oldum şükürler olsun. İnsan işte yine de her yeni durumda ne yapacağını bilememenin verdiği acıyla o durumdan kaçmak istiyor. Bilse çıraklığın keyfini sürse.... Çıraklık, kalfalık, ustalık alametleri nedir bilince işler kolaylaşıyor. İlim ne büyük nimet.

    YanıtlaSil
  5. Aydınlatıcı bir yazı olmuş elinize sağlık. Bizlerinde yapmaya çalışıp yapamadığı yerler var. Uğraştıkça emek sarf ettikçe çıraklıktan ustalığa giden bir yol olduğunu bilmek çok güzel.

    YanıtlaSil
  6. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  7. Mini mini birlerden, ustalığa geçişi çok güzel anlatmış.. 💕

    YanıtlaSil
  8. Zeynep Demirci30 Eylül 2025 09:53

    Yetişip, yetiştirenler, ustadırlar.

    YanıtlaSil