Aylık buluşma günleri gelmişti. Yıllardır, her ayın son Cumartesi günü, üç liseli arkadaş buluşurdu. Mekân hep aynıydı. Şehrin kalabalığından uzak, deniz manzaralı “Gönül Sofrası” onları kavuşturuyordu. Burayı Görkem seçmişti. Geleneksel Osmanlı mutfağından lezzetler sunan bir yerdi. Görkem manzaraya, mekâna ve bakır sunumluklara vurulsa da diğer kızların burayı sevme sebepleri farklıydı. Doğa bu eski lezzetlere hala ulaşabiliyor olmaktan çok mutluydu. İşvenaz için ne manzara ne de ikramlıklar önemliydi. “Sohbet şahane, gerisi bahane…” düşüncesi vardı.
Doğa her zaman ki gibi erkenden gelmiş,
menüyü inceliyordu. “Yumurtay-ı Hümayun” dikkatini çekti. İçeriğini incelerken,
Görkem koşar adım mekâna girdi. Her zamanki gibi tüm Görkemiyle masalarda
oturanları, kendine baktırmayı başarmıştı.
Doğa, Görkemi hayranlıkla izliyordu.
Ayağındaki topuklu ayakkabılara bakarak “Bunlarla nasıl yürüyor?” diye düşündü.
Zira kendisi bir kez, annesinin ısrarıyla, kardeşinin sünnet düğününde
denemişti. Bir daha da böyle bir girişimi olmamıştı. Spor ayakkabılarıyla çok
mutluydu.
Sarılıp kucaklaşırlarken, şapkasındaki kuru
tasarım çiçeklerin, buram, buram koktuğunu fark etti. “Görkemcim, şapkana
parfüm mü sıktın?” , “Evet, çiçeklerim kokmasın mı ayol?” diyerek bir kahkahayı
patlattı. “Alemsin arkadaşım, çok özlemişim seni” , “Sorma, sorma, bende çok
özledim. ” Derken yüzünün yarısını kapatan, iri, pembe güneş gözlüklerini
çıkartıp masaya bıraktı. Fuşya rengi, rugan çantasını açıp, Fransız güpürü,
dantel, yelpazesini eline aldı. Hızlı, telaşlı hareket etmekten terlemiş ve
bunalmıştı. Her zamanki gibi çok bakımlıydı. “Kusura bakma, kuaförde işim
uzadı. Tam ojelerimi sürecekler, gelin başı gelmez mi? Otuz beş dakika beklemek
zorunda kaldım. Sinir oldum. Bilirsin sabırsızım ve beklemeyi de hiç sevmem!
Nerde bizim İşve naz? Konuştunuz mu? Kim bilir, kimle lak lak yapıyordur? ”
diyerek yine bir kahkaha attı.
O sırada İşvenaz mekâna giriş yapmıştı. “Merhaba, Cengiz Bey, nasılsınız efendim? İşvenaz ben, hatırladınız değil mi? Geldi mi bizimkiler? ” diyerek, karşılama hostesini selamlıyordu. Üst kata çıktı. Etrafı kolaçan ederken, arkadaşlarını gördü. Ne de olsa Görkem, görülmeyecek gibi değildi. Sarmaş dolaş, gürültülü bir kaynaşmayla, kucaklaştılar.
Garson bu sırada menüyü getirdi. Görkem
resimlere bakarak, kararsız kaldı. Doğa’ya dönüp, “Ne yiyoruz, gurme kardeş.
Bugünkü önerin nedir?” diye sordu.
“Yumurtay-ı Hümayün dikkatimi çekti.
Pastırmalı, soğanlı, yumurta, serpme kahvaltının yanında bir tane sipariş
edelim mi? Ne dersiniz?” İşve naz atıldı; “Bana fark etmez. Ne isterseniz bana
uyar. Anlatın bakalım, görüşmeyeli neler yaptınız?”
Görkem başladı anlatmaya; “Ben ev işlerine
daldım bu aralar. Yeni bir arkadaşla tanıştım. İç mimarmış. Boya, badanaya
kalkıştım. Duvarlara şu yeni moda çitalardan yaptırıyorum. Koltukları da
değiştireceğim. Kaplatsam mı? Yeni mi alsam, kararsız kaldım.” , “Canım
arkadaşım sen onları yeni değiştirmedin mi?” , “Ne yenisi ayol bir sene oldu! ”
, “Bizim sokakta döşemeci Fuat abi var. Samsun’lu, çok hoş sohbet, işini güzel
yapar. İtalya’dan döşemelik kumaşlar getirtiyormuş. İstersen tanıştırayım
sizi?” , “İşvenaz, sende bir hoşsun. Adamın sohbetinden bana ne? Sosyal medyası
falan var mı? Yaptığı işleri göreyim de konuşuruz.” , “Bilmem bugün dönüşte
uğrar sorarım. Varsa sana gönderirim.” , “Eee, Doğacım, sen neler yapıyorsun? ”
, “Bende iyiyim. Size bir şey söyleyeceğim kızlar. Ama ortalığı ayağa
kaldırmayın. Ben biriyle tanıştım.” Daha cümlesi bitmeden Görkem heyecanla; “
Arkadaşım ne diyorsun? Bomba haber sendeymiş. Kimdir? Necidir? Nereli? Kaç
kardeş? Nerede oturuyor? Ne iş yapıyor? Kaç yaşında? Yakışıklı mı? Gözleri ne
renk kız? ” diye sorularını sıralamaya devam ederken, Doğa lafını kesti. “Başım
döndü Görkem dur, bir nefes al. Teker, teker sor. Her şeyi anlatacağım.
Birlikte iş yapmaya başladık. Gözleri ne renk farkında değilim desem, bana
kızar mısın?” diyerek, tebessüm etti. “Ama size şunu söyleyebilirim. Değişik
bir huzur var içimde, sadece daha yakından tanımak istediğime karar verdim.
Bakalım zaman neyi gösterir? ” İşvenaz atıldı; “ Zamanı mı var arkadaşım?
Konuşkan mı? Senin gibi ketum mu? Muhabbeti iyi mi? Ondan haber ver. Suskun
adam hiç çekilmez!” , “Bilmem, gerektiği kadar konuşuyor. Hepsinden önemlisi
bir erkekten beklenmeyecek kadar titiz ve temiz. Her yanıma geldiğinde, misler
gibi kokuyor. Geçen yemeğe gittik. Sandalyemi bile tuttu. Üşürüm diye garsondan
şal istedi. İlgisi hoşuma gidiyor. Biraz nane mollaydım. İş yerine gelirken,
taze sıkılmış portakal suyu getirmiş. Yani baktığımda güven hissi veriyor.
Omzunda yaşlanmayı deneyebilirim!” , “ Harika bir haber bu! Bir daha ki sefer
onu da getiriyorsun. Tanışıyoruz. Benim mutlaka görmem lazım. İn mi, cin mi?
Ben sana söylerim” diyerek, Görkem bir kahkaha daha patlattı. İşvenaz durur mu?
“Kesinlikle Görkem’e katılıyorum. Al gel onu, şeceresini sülalesini çözer, bir
güzel ifadesini alırım. O iş benden sorulur. ” derken, garson masaya gelip,
siparişlerini not etti. Beklerlerken, bir suskunluk oldu.
Doğa ellerini, arkadaşlarına uzatarak, sıkıca kavradı. “Kızlar iyi ki varsınız. Okulda ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musunuz? Birbirimizden hiç hoşlanmamıştık. Ama şimdi düşünüyorum da göremediğim, sormayı dahi akıl edemeyeceğim şeyleri bana hatırlatıyorsunuz. Gerçekten insan bu hayatta, dost biriktirmeliymiş. Seviyorum sizi, iyi ki kader yollarımızı kesiştirmiş.” , “Hadi hadi duygusal moddan çıkalım. Yaza düğünümüz var. Organizasyonu bende. Sana şöyle, konsept bir düğün hazırlıyoruz. İşvenaz da görüşmeleri yapar. Oldu bu iş…” diyerek o meşhur kahkahasını patlattı. Gülüşürlerken Doğa; “Ay senin bu tez canlılığın Görkemcim. Ben ciddi düşünsem mi diye düşünüyorum? Sen bizi evlendirdin. Neredeyse, az sonra kızın olursa, adını Görkem koy diyeceksin…”
Bizler hayatın içinde birbirimize şifa olacak
özelliklerle bir araya geliriz. Farkı fark edebilenler, birbirlerinin deneyimlerinden
faydalanabilirler. Sorup, danışanlar, öngörülü olur ve seçimlerinde
yanılmazlar.
""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir. İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir.
“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet;"
Yahya Hamurcu


3 Yorumlar
Farklılıklarımızı şifa olarak görmek gerçekten tam da ihtiyacımız olan şey 💕 Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. Kalemine sağlık🪻
YanıtlaSilİnsanın imsana benzeyen ve kendinden olmayana her zaman ihtiyacı var..
YanıtlaSil