TALİHSİZ TERZİ

Seda, yüzüne vuran güneş ışığının etkisiyle, telaşla gözlerini açtı. Hemen saatine bakıp yatağından fırlayarak kalktı. Gece geç saatlere kadar çalışmış ve çok yorulmuştu. Yetişmesi gereken elbiseler vardı. Hızlıca evden çıkabilmek için dün giydiklerini üzerine geçirdi ve hızlı adımlarla iş yerinin yolunu tuttu.

Bir yandan yürüyor bir yandan düşünüyordu. Hem yeni dükkanının kurulumu hem müşterilerin siparişleri... Birde vitrine koyması gereken yeni modeller vardı. Yapacağı işler birikmişti. Akşama yetişmesi gereken 4 abiye vardı. Üstelik Eminönü’ne gidip kumaş alması gerekiyordu. Ancak siparişleri yetiştireceğini düşünerek, alışverişi bir sonraki güne bıraktı.

Bu düşüncelerle yürürken dükkâna geldiğini fark etti. Hemen kapıyı açıp, kahvesini ocağa koydu ve dikiş makinesini çalıştırdı. Ne kadar yoğun olsa da fark etmez, çok özenli ve güzel iş çıkarmalıydı. Akşam gelen müşterisini memnun etmek istiyordu. Bir müşteriyi nasıl kazanacağını iyi biliyordu. 25 yılını verdiği mesleğini seviyordu. Kendine yeni bir dükkân açmış olmanın verdiği heyecanla işe koyuldu. 

Yaptığı işler zor olsa da mesleğinde usta olduğu için ona kolay geliyordu. Tek sıkıntısı zamanla yarışmak ve güzel bir organizasyon yapmaktı. Bir yandan çalışıyor bir yandan da kendi kendine konuşuyordu; “İyi ki mesleğim var. Yoksa yalnız bir başıma nasıl yaşardım? Ah o beceriksiz kocam! Onu daha önce boşamalıydım. Ne güzel bir dükkanım vardı. İşlerimiz nasıl bereketliydi. 20 kişilik bir ekiple, siparişlere yetişemezdik. Ah ne güzeldi o zamanlar. Kıymetini bilemedim! Yönetimi ona bırakmayacaktım, biliyordum beceriksiz olduğunu, dükkân batana kadar nasıl anlayamadım?” diye hayıflandı.


Düşmüş ama takılı kalmamıştı. Yeniden ayağa kalkmış, her şeye yeniden başlamıştı. Hem işinden hem eşinden olmayı talihsizlik olarak değerlendiriyordu.

Zaman hızla geçmiş, akşam karanlığı çökmeye başlamıştı. Siparişlerin son rötuşlarını yapıp, hazır edince, yine yemek yemeyi unuttuğunu fark etti. Mutfağa gidip, hızlıca bir şeyler bulup atıştırdı. Ne de olsa müşterisinin gelmesine az kalmıştı. Çok geçmeden etrafı toparladı. Derken telefon çaldı, arayan küçük oğluydu.

-Anne, nasılsın?

-Oğlum, sesini duydum ya iyiyim, çalışıyorum. Sen nasılsın?

-İşten çıktım, yemeğe sana doğru geliyorum. Konuşacaklarım var.

-Hayırdır oğlum. Bir şey yok değil mi? İyi misin?

-Yok ya aynı şey işte patron canımı sıktı, ayrılacağım bu işten. Sana bahsettiğim ayakkabıcıyı açacağım, artık karar verdim. Bu adamla daha fazla muhatap olmak istemiyorum. Açarım kendi yerimi rahat ederim. Her şeyi ayarladım. Dükkân bile buldum. Yarın sabahtan seninle gidip, imzaları atarız. Bu sefer ortak falanda istemiyorum. Sen bana destek olduğun sürece, işlerin yolunda gitmemesi için hiçbir sebep yok, bir yıl sürmez geri ödeyeceğim zaten. Dükkânın konumu çok güzel. Ufak tefek değişiklikler yapmak için hesap yaptım. Neyse gelince detayları konuşuruz. Bir şey istiyor musun?

-Oğlum, bu işler aceleye gelmez. İyice düşünüp, tartmak gerekir!

-Yok anne canıma tak etti. İşten ayrıldım. Planlarımı erkene aldım. Sen sözünde durursan, olmaması için başka engel yok.

-Tamamda 1-2 seneye diye konuşmuştuk. Ben daha yeni dükkân açtım, şu an zamanı değil demiştim.

-Birikmişin var, kalanı da sana kredi çekeriz, ben taksit, taksit öderim. Her şeyi anlaştığımız gibi ayarladım diyorum.

-Şimdi müşteri gelecek. Sen eve geç, bunları akşama konuşuruz, diyerek telefonu kapadı.

Umarım batırdığı üçüncü iş olmaz. Ah bu oğlan, aynı babası gibi beceriksiz. Ben de bu yaştan sonra kredi falan ödeyemem artık. Yok, yok, zamanı değil derim. Abisi öyle değil. Çalışkan, aynı bana çekmiş, kendi kendine kurdu işini, evlendi çok şükür iki de torunum oldu. İkisini de ben yetiştirdim, nerede hata yaptım ki? Bırak evliliği daha bir baltaya sap olamadı. Oda alsa işini eline, kursa yuvasını, daha ne derdim kalır?

Derken müşterisi geldi. Selam, kelam sonrası “Size ne ikram edeyim?” diye sordu. Dükkanından kimseyi ikramsız göndermek istemezdi. Müşteri acele etse de biraz ısrarın ardından, kahveleri koydu. Müşterisi “Bugün seni biraz dalgın ve üzgün gördüm? Yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu. Seda durumunu bir çırpıda anlattı.

-Sedacım, bu hikâye eşinle yaşadıklarına çok benziyor. Hiç dikkatini çekti mi? Yoksa tek benzeten ben miyim? Diye sordu.  

İnsan kendinden çok başka insanları görmeye meyillidir. Hiç kimse hatayı kendinden bilmez. Hatta “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırmak!” diye bir söz vardır. Yani, başkasını eleştirmek kolaydır. Ancak dününden iyi olmaya niyetlenen kendini eleştirir.

İnsan çözemediği bir sorundan uzaklaştığında kurtulduğunu zanneder. Benzer sorunlar yaşamaya devam ettiğinde de talihsizlik, şanssızlık diye tanımlar. Oysa öğrenmesi gereken şeyi ertelediğinin farkında bile değildir.

Değişmesi gereken kişinin verdiği tepkiler midir? Yoksa çevresi mi? Yaşanmışlıklarından olumlu ya da olumsuz sonuçlar çıkartıyor olmak, kişinin problem çözme becerisini yükseltir. Peki nasıl?

  ""Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın amacını amaç edinen gerçeklik ilmidir İnsanın daha mutlu ve başarılı olması için deneyimlerden yola çıkarak, stratejiler üreten bir öğretidir. 

 "Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar. 

 “İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç  değişmedi... Aynada ki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet;"

 Yahya Hamurcu

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Yüreğinize sağlık 💐

    YanıtlaSil
  2. İnsan hatayı kendinde görmüyor. İnsanlarda hata bulunca da ayrışmak çözüm oluyor. Ama ne kadar kaçsada insan yeni gittiği yerde de benzer şeyleri yaşıyor.

    YanıtlaSil
  3. İnsanın hayatında tekrar eden problemlerini çözebilmesi için; başkalarını suçlamayı bırakıp, ben nerede yanlış yapıyorum diye bakmalı

    YanıtlaSil
  4. Oysa dışardaki problemler insana nasıl çözümü kolay geliyor, sorun karşıdaki oldu mu hemen problemi- çözümü görüyoruz. Ama iş kendimize geldiği zaman, anca sonunda “ben şimdi ne yapacağım” diyoruz. İşte ana mesele işler düğüm olmadan önce, henüz başında küçükken çözebiliyor olmak. Umarım bizlerde problemlerimizi büyütmeden çözebilenlerden oluruz.

    YanıtlaSil